İnsana Yakışır İş ve İş Açığı

Çalışan Yoksulluğu Açısından Kısa Bir Değerlendirme

Günümüzde hem gelişmiş ülkelerin hem de gelişmekte olan ülkelerin -ki bu ülkelere pek tabii ki Türkiye de dahil- karşılaştığı en temel sorunlardan biri çalışan yoksulluğudur. Nitekim bireylerin istihdam edilmelerine rağmen, elde edilen ücret düzeyi yoksulluktan kurtulmak için hiçbir şekilde yeterli olmamaktadır. Diğer taraftan güvencenin ve korunmanın yetersiz olduğu ya da hiç olmadığı işler ise yaygın olarak bulunmaktadır. Bu kapsamda, çalışan yoksulluğu, işsizlik ve güvencesizlik gibi sorunların hissedilmesi ile birlikte insana yakışır iş kavramı gündeme gelmiştir. Bu yazı, dünyada ve ülkemizde işe insana yakışır olma özelliği kazandıran niteliklerin bulunmadığı işleri ifade eden, insana yakışır iş açığı kavramını ve bu kavramın bir göstergesi olarak çalışan yoksulluğu sorununu konu edinmiştir. Yazıda, insana yakışır olmayan işler ile çalışanların yoksullaşması arasındaki ilişkiyi ifade edebilmek ve çalışan yoksulluğu ile mücadelede, insana yakışır iş yaklaşımının önemli olduğu konusuna dikkat çekebilmek amaçlanmıştır.

Yoksulluk uzun yıllar boyunca bireysel tercih ve seçimler üzerinden açıklanmıştır. Bu kapsamda yoksulluğun nedeni bireylerin çalışma yaşamına katılmamayı tercih etmeleri, diğer bir deyişle iradi işsizlik olarak görülmüştür. Dolayısıyla kişilerin bir işte çalışması karşılığında gelir elde etmeleri halinde yoksulluktan kurtulabilecekleri düşüncesi kabul edilmiştir. Ancak günümüzde yoksulluk, geleneksel anlamıyla sadece istihdam dışında kalanların değil, istihdama katılanların da karşılaştığı bir sorun olarak görülmektedir. Günümüzde istihdam edilmeleri ve bunun karşılığında bir gelir elde etmelerine rağmen yoksulluk içinde yaşayan, çalışan yoksullar olarak nitelendirilen önemli bir kitlenin varlığı, yoksulluğun sadece gelir eksikliğinden kaynaklanan bir sorun olarak değerlendirilmemesi gerektiğini bariz şekilde ortaya çıkarmıştır. Bu anlamda çalışan yoksulluğu sorunu, çalışma ile yoksulluk arasındaki ilişkiyi tekrar gündeme getirmektedir. Bu iki olgu arasındaki ilişki sonucunda da yoksulluğun sadece istihdamla çözülebilecek bir sorun olmadığı ortaya çıkmaktadır. Bu çerçevede çalışan yoksulluğu karmaşık, çok çeşitli ve karşılıklı etkileşim içinde olan faktörlerin sebep olduğu bir sorun olarak değerlendirilebilecektir.

Eşitsizlikler ve yoksulluk kapitalizm içerisinde her zaman var olmuş ve kapitalizmin ilerlemesi ile uyum içinde günümüze kadar gelmiştir. Ancak kapitalizm içerisinde, bu eşitsizlik ve yoksulluğun göreceli olarak farklılık gösterdiği dönemler olmuştur. Keynesyen refah devleti uygulamalarının bulunduğu ülkelerde yakalanan hızlı büyüme ivmesi ile tam istihdam seviyesine yaklaşılması ve yüksek ücret seviyeleri, çalışma ile yoksulluk arasında kavramsal bir ayrılığa zemin hazırlamıştır. Böylelikle gelir, sosyal demokrasinin yükselmesine bağlı olarak sosyal gruplar arasında göreceli olarak daha adil bir şekilde dağılmış ve yoksulluk, genellikle bireysel ve kültürel özellikler ile ilişkilendirilmiştir. Ancak neo-liberal politikalar ile sosyal refah uygulamalarından uzaklaşılması ve çalışma koşullarının da işçi aleyhine gelişmesi sonucunda, insana yakışır iş açığının yaygınlaşmasına bağlı olarak çalışmasına rağmen yoksulluk içinde yaşayan kesimler daha fazla görünür olmuştur.

Bu noktada insana yakışır iş ve insana yakışır iş açığı ile çalışan yoksulluğu arasındaki ilişkiyi vurgulamak gerekmektedir. İnsana yakışır işin bu yazıda değinmediğimiz boyutları ve bileşenleri arasında karşılıklı bir etkileşim bulunmaktadır. Dolayısıyla, insana yakışır işin temel bileşenlerinden herhangi biri veya birkaçının olmaması ya da eksik olması durumunda insana yakışır iş açığı ortaya çıkmaktadır. Çalışan yoksulluğunun da bu kapsamda değerlendirilmesi yanlış olmayacaktır. Nitekim sendikal haklar ile sosyal koruma ve güvenceden yoksun bir şekilde, ücretin düzensiz ve düşük olduğu, esnekliğin, güvencesizliğin, geçici çalışmanın ve kötü çalışma koşullarının hâkim olduğu, insana yakışır nitelikte olmayan işlerde çalışma, çalışanların yoksullaşmasına sebep olmaktadır. Bu yoksullaşma da daha ziyade her yıl artan oranda işgücü piyasalarına dahil olan potansiyel genç işgücünü vurmakta ve gençlerin hayat kalitesi ile yaşam standartlarını etkilemektedir. Doğaldır ki bu durumdan menfi etkilenen yalnızca hayat kalitemiz olmamakta, insana yakışır iş bulabilme ve çalışan yoksulluğundan bir nebze olsun kurtulabilme derdine düşmüş her bireyde olabileceği ve tabii ki olduğu gibi hayallerimiz ve umutlarımız da bu uğurda kurban edilmektedir.

Başa dön
Skip to content